4 Nisan 2009 Cumartesi

ALİ CANDAŞ ve FATMA YEŞİLYURT

Arkadaşımız Fatma Yeşilyurt, Sayın Ali Candaş ile görüştü...

Fatma Yeşilyurt: Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ali Candaş kimdir?
Ali Candaş: Efendim Ali Candaş Trabzonun Beşikdüzü köyünden Hasan Ali Candaş'ın oğludur. 1940 doğumluyum ve 1956' da orta okul öğrencisiyken resme yöneltildim. Aşağı yukarı 52senedir boyanın içindeyim. Yeterli olur heralde.

F.Y.: Sizce yaptığınız sanat yetenekle olan bir şey mi sonradan kazanılabilir mi?
A.C.: Resim olayı hem yeteneğe bağlıdır hem de çalışmaya bağlıdır yani ; sırf yeteneğiniz olur ama o yeteneğinizi kullanmazsanız veya gün yüzüne çıkarmazsanız hiç size faydası olmaz.yada inadına tam tersini düşünelim çok çalışıyorsunuz fakat gözünüz eğitilmemiş objeyi tanımıyorsunuz görmüyorsunuz o zamanda ne kadar çalışırsanız çalışın yinede yararlı olmaya bilir. Yani burada şunu vurgularsak hem yetenek hem çalışma beraber ata başı yürürse resimde yani sanatta bir yerlere gelinebilir. Halkımızda genelde şu vardır. Resimle sanat karıştırılır. Resim olayı herkesin yaptığı bişeydir sanat ise bireyseldir yani bi yerde aklın ürünüdür, araştırmanın ürünüdür sadece o kişiye aittir.Hee , diyelim ki şimdi herkezin yaptığı resim nedir? Doğaya ait bir çalışma yapılır, dereler yapılır, derelerde kuşlar kuğular yüzerbunu her gittiğiniz böyle sıradan bir kahvehanenin duvarında görebilirsiniz ama o resimin yapılışında bir yaratıcılık söz konusu değildir doğrudan doğruya doğadaki objeleri bir nesne üzerine taşımaktır .Doğayı nesne üzerine taşırken bireyselliği nasıl kazandırıyoruz? O doğadaki objeleri nesnelere taşırken kendimizce bir takım kurgularla ,kendimizce bir takım yorumlarla başka bir görüntüye büründürürsek bu bireysellik kazanıyor ve sanat olmaya doğru yönlendiriliyor .Yani, resimle sanat arasındaki bu farkı cok iyi görmek gerekiyor. Burada şöyle bir örnekte verebiliriz. Markete gidiyorsun salça istersiniz hiç bir zaman kutu içerisinde domates istemezsiniz oysa salçanın ham maddesi domatestir. Resminde hammaddesi doğadır. Doğayı işleyipte kendinize var ederseniz size ait olur ama doğadaki objeleri herksin gördüğü gibi resimlerseniz sadece resim olur. Aradaki farkı çok iyi görmek gerekiyor.

F.Y.: Peki sanata olan merakınız yeteneğiniz çocukluğunuzdan mı geliyor?
A.C.: Tabi ki o klasik bir sözdür ama ben öyle yapmadım daha doğrusu bir köy çocuğunun geçirdiği donuklukla olaya bakarsak benim resme karşı yetenekli olduğumu farkeden Türkçe hocam oldu orta okulda onun yönlendirmesiyle resim hocasına yönlendirmesiyle çalıştırılmaya başladık ve o zaman ben kendimde böyle bir yetenek olduğunu farkettiğim zaman bunun eğitimini veren kurumlara mesela lisede ÇAPA Ögretmen Okulu Semineri vardı.Şimdi ki güzel sanatlar akademileri gibi. Erzurumdan oraya geldim. Orada 3 sene resim tahsili resim ağırlıklı bir lise programı, hocalarımız ona göre seçiliydi. Arkasından Gazi Eğitim Enstitüsü resim bölümüne gittik.Yani o yeteneğimizi resim öğretmeni olma doğrultusunda geliştirdik. Resim öğretmeni olduktan sonra bu sefer bireysel olarak kendimize çalışmaya başlayınca sanatçı pozisyonuna girdik. Yani sanatçılığı üstüme ben etiket olarak yapıştırmaklada sanatçı olur muyum? Ben sanatçıyım diyebilirim ama toplum beni nasıl görüyorsa oyum ben aslında. Dolayısıyla toplumu oluşturan toplumun sizin sanat dediğiniz olaya bakışı önemli olan yoksa siz kendi kendinize ünvan vermişsiniz onun hiç bi kıymeti yok.Ben süperim dersiniz ama değilsinizdir. Fakat toplum falancı bu işi iyi yapıyor derse ozaman doğru olabilir. Kendinize paye vermekle birşeyler olmuş olmak mümkün değil. Bir şeyler olunur ama toplumda kabul görmez.

F.Y.: Sizin için sanatta etik olan nedir?
A.C.: Sanatın etiği bireyselliğin yanında özgürlüğüde söz konusu . bizde genelde vardır o. Resim sanatındada vardır, müziktede vardır diğer sanat dallarında olduğunu pek fazla söyleyenmem biraz aşırma olayı vardır. Başkalarını yaptığından yararlanarak, bende yaparım onu diyerek başlanırsa o onun yaptığını tekrarlamak olur. Bir başkasının yaptığı sanat eserinden görsel olarak yararlanın ama siz onu görsel hale getirirken kendinize göre döndürün yoksa onu taklit edersiniz. Bu etik olma olayında uzaklaşmış olursunuz . Etiklik bir yerde estetikle beraberdir .Sanatta etik olmak çok önemlidir. Ozaman kimlik kazanırsınız.

F.Y.: Yeni bir resim yapmaya karar verirken sizi teşvik eden şey nedir?İlham kaynağınız var mıdır?
A.C.: Benim kendi kimliğinle ilgili konuşacak olursa ben resim yaparken herhangi bir konu etrafında yoğunlaşmıyorum. Ben şunun resmini şu konuyu işlicem diyerek resme başlamıyorum. Bakın orda yeni bir şey başladım hiç birşey düşünmeden başlıyorum sonra lekelerden hareketle koyu açık bir takım yerler bir takım renklerin kendi içindeki uyumu sonuçta karşıma çıkan kompozisyon dediğim olay yani kurgu eğer benim içmdeki varolan heyecanımı karşılıyorsa orda onu bırakıyorum . O zaman ne oluyor yaptığın neyse ondan sonra onu isimlendiriyorum. Önce çocuk doğsun sonra isim verelim. Öncesinde isimlendirirseniz yanlışta olabilir. Benim sanata bakış açım bu bir yerde konudan hareket etmiyorum. Konuyu sonradan çağırıyorum ve yapıtığım resimlerle çakıştırmaya üst üste getirmeye çalışıyorum. Bütün amacım kendi dünyam içerisinde oluşan birtakım görsel olmayan heyecanları görsel hale getirdiğimde eğer heh bu oldu dediğimde orda bırakıyorum. Buoldu diyebilinceye kadarda onu kurcalıyorum. Burda ne var sadece ve sadece soyut değil syutla somut arası bir çalışma çıkıyor karşımıza . Yani soyutla somut nasıl oluyor . Soyutta biliyorsunuz hiç figür yoktur non-figüratif dediğimiz figürü olmayan resim ama, yarı soyutta hem figür vardır hem o figür soyutlanmıştır. Resmin öyle bir yerine elinizi koyduğunuz zaman resim tamamen soyut hale gelir. Çünkü somut olanı kapatmışsınızdır. Veya tam tersini yaptığımızda resim somut olur. Resimlerimdeki bakış açım budur. Sonuçtada kenimi tatmin edebileceği şekilde tamam bu bana hitap ediyor, bu oldu diyebildiğim noktada bitiriyorum.

F.Y.: Türkiye'deki sanatın konumu hakkında ne düşünüyorusnuz?
A.C.: Türkiyede resim sanatı son 20-30 yılda bir hayl gelişme kaydetti. Mesela Cumhuriyet Döneminin ilk yıllarındaki sanatçılarımız resim sanatında isim yapmış kişilerin esrleriyle bugün ki sanatçıların eserleri hakkında bi kıyaslama yaparsak bugün ki sanatçılar bence daha özgün işler yapaıyorlar. Daha bireysel daha özgün işler yapabililer ki buda resim sanatının olması gereken en geçerli yol.Bu gün Türkiyede öyle ressamlar var ki imza atmadan bu falancınıdır rahatlıkla dıyebiliriz. O bakımdan resim sanatı Türkiye' de çağa uygun olarak ilerleme göstermiştir ve göstereceğinede inanıyorun çünkü arkadan sağlam bir kuşak geliyor . Eğitim veren kurumların çokluğundan da bu kaynaklanıyor. Fakay şuda var her alanda olduğu gib kendimizi reklam etme zaafiyetimiz var . Dışarıya karşı biz şuyuz diyebilmenin bazı zaafyetlerini yaşıyoruz. Buda bizim alehimize oluyor.

F.Y.: En sevdiğiniz sanatçıları sayabilir misiniz bize ?
A.C.: Türklerden en sevdiklerim Avni ARBAŞ, Orhan PEKER daha eskilerden Avni LİFİJ özgün işlere imza atmış insanlardır. Bu açıdan begendiğim sanatçılardır.

F.Y.: Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
A.C.:
Ben şunu genelde vurgularım. Resim öğretmeni olduktan sonra bana hocan bir sene sonra dedi ki Ali resim çalışıyor musun? Bu soru bana çok garip gelmişti. Ben çalıştım , notumu aldım, resim öğretmeni oldum. Niye rsim çalışayım. Aslında çok geçerli bir soru olduğunu , bu soruya evet diyebilmek için çok zaman kaybettiğime eminim .Şimdiki gençlere sakın kendinize böyle bir soru sordurtmayın derim. Oturum araştırın ama hangi alanda olursa olsun kendi kendi alanınızda çok iyi yerlere koymaya çalışın. Buda çalışmakla oluyor. Bilinçli çalışmayla oluyor.

F.Y.: Çok teşekkür ederiz Sayın Ali CANDAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder